1usseliYGenç yaşta kaybettiğimiz İmre Usseli benim asistanım olmuştu. Kendisini 1950'lerin ortalarında, Ankara Üniversitesi, Fen Fakütesi’nde fizik lisans öğrenimi yaptığı sırada tanımıştım. Her konuda ilginç gözlemleri ve soruları ile dikkatimizi çeken bir öğrenciydi. 1957 yılında FF'nde fizik asistanlığına başlamıştı. Ben o aralık ayrılıp ABD'ye gittim. Dönüşümde 1960'da ODTU'ye girdim. Bir süre sonra İmre de bu üniversiteye asistan olarak katıldı ve benimle nötron transport teorisinde bir doktora çalışması yaptı (1967). Doktora tezinin özeti Nuclear Science and Engineering dergisinde benimle ortak iki makale halinde, 1965 yılında, Diffusion length for arbitrarily anisotropic scattering başlığıyla, 1968 yılında da Effective source strength for arbitrarily anisotropic scattering başlığıyla yayımlandı. Daha sonra benzer konularda, IAEA'dan aldığımız bir araştırına projesinde işbirliği yaptık. Projenin raporu 1974 de tamamlandı; bir bölümünden de Usseli doçentlik tezinde yararlandı (1971). 1975 yılında ODTÜ'den ayrıldığım için Usseli'nin sonraki çalışmalarını bilmiyorum. Yalnız bir taraftan ODTÜ'de görevine devam ederken yeni kurulan bazı üniversitelerde dersler verdiğini, kuruluş etkinliklerine yardım ettiğini duymuştum. Doktora öğrencisi olan Prof. Cevdet Tezcan daha çok bilgi verebilir. (Prof. Dr. Erdal İnönü)


––––––––––––

Prof. Dr. Ertunç Aral da Usseli'nin öğrencilerinden biridir. Prof. Usseli'nin doğum tarihi 30.11.1931, ölüm tarihi 13.11.1988'dir. (Prof. Dr. Cevdet Tezcan)


––––––––––––

Devlerin Omuzunda

İngilizce'de epey sık kullanılan bir terim vardır, "stand on the shoulders of giants", çok beğendiğim bir terim. Benim ODTÜ’de fizik öğrenimi yaptığım dönemi tarif etmek için de çok yerinde bir terim. Gerçek fizik ile ilk tanıştığım o yıllarda etrafımız hep devlerle dolu idi. Herhalde anladınız, bahsettiğim fiziğin devleri. Kendini bu asil bilim dalına adamış, çok üstün başarılı birçok bilim adamımız büyük bir özveri ile bizlere muhteşem bir eğitim vermişlerdi. Bir sonraki nesli omuzlarına çıkararak ulaşmaya çalıştığımız bilimsel gerçeklere daha kolay yaklaşabileceğimiz inancındaydılar. Şüphesiz o devlerin bu çabaları sonucu olarak, o dönemden dünyaca ünlü, pek çok değerli fizikçimiz çıktı.

O dönemden pek çok da tatlı hatıra var. Bir tanesinin yeri çok özel. Son sınıftayız, termodinamik dersi alıyoruz. İlk derste muhterem hocamız Ali İmre Usseli kendisini tanıttı. Uzaktan çok ciddi görünüşü, takım elbise ve kravatlı, çok muntazam giyimi ile bizde önceleri bir tedirginlik uyandırmıştı. Bu ciddi görünüşün altındaki o sıcak babacan kişiliği ilk dersin sonunda ortaya çıkmıştı. Mükemmel anlattığı termodinamik derslerinde bizim yorulup sıkıldığımızı hissettiği anda, "bakın çocuklar size ne anlatacağım,” diye başlar, kendi hayat felsefesi, Türkiye'de bilimin geçmişi gibi konularla bizleri eğlendirmeye çalışırdı. Çok hoşlandığımız bu hikayelerden olacak, ön sıraları kapmak için yarışırdık. Bir söyleşide, kendisi yüksek öğrenim yaparken, öğrenci azlığından hocaların kendi konularında yetiştirmek için koridorlarda öğrenci kovaladığından bahsetmişti. İmtihanlarda bir sayfa kağıda yazabileceğimiz bütün formülleri kullanabilecektik. Tabii bizler de bütün formülleri bir sayfaya sığdırmaya uğraşırken, dersi çok güzel çalışmış oluyorduk. Mezuniyet törenindeyiz, uzaktan farkettim, benim peder bey Usseli Hoca'mızla sohbet ediyor. O kalabalık sınıfta beni hatırlıyabileceğini bile sanmazken, benim pedere "bu çocukta iş var, mutlaka doktora yapsın,” demiş, herhalde babamı sevindirmek istemişti.

Derslerde termodinamik konusunun verdiği ilhamla, zaman kavramının felsefesini yapardık. Yine öyle bir söyleşide bize büyük bir ciddiyetle, "çocuklar biliyor musunuz? Aslında zaman geçmiyor, gelip geçen bizleriz." Çok anlamlı bu sözleri bunca seneden sonra bile unutmak mümkün değil. Evet hocam, zamanın ne olduğuna tam karar veremesek de, bizlerin gelip geçtiği muhakkak. Bir fizikçi için belki de önemli gerçeklerden bir tanesi de, "baki kalan bu kubbede yetiştirdiğimiz yeni nesiller imiş,” demek lazım. (Prof. Dr. Ahmet Refik Kortan)